Tribüne girdiğimde canlanıyorum pek çok taraftar gibi. Sabah çok erken kalkmış olmama ve bütün gün yorulmama, Yoğurtçu'ya gittiğimde neredeyse adım atacak mecalim kalmamış olmasına rağmen son mecalle tribüne adım attığım andan itibaren canım can geldi, kanım hızlandı. Güzel bir akşam olacaktı.
Maç yazın ortasında, rakip güçsüz ve bilet fiyatları klasik olduğu üzere pahalı. Yine de hatırı sayılır bir kalabalık vardı tribünlerde. Özellikle tamamı biletli olan Migros Tribünü karşıdan oldukça dolu görünüyordu. Bizim olduğumuz Okul Açık'ta da birçok kişinin elinde kombine yerine bilet görmem de taraftarın Fenerbahçe'yi ne kadar özlediğinin göstergesiydi. Birçok taraftar vermiş 44 lirasını ve Fenerbahçe'sini sezonun ilk resmi maçında desteklemek için tribüne gelmiş. Gerçekten sevindirici bir durum bu taraftarın içindeki inanmışlığı göstermesi açısından. Sonu nasıl biter bilmiyorum fakat bu sene geçen seneye göre inanç olarak ve birliktelik olarak takımın da tribünün de çok farklı olacağı ilk iki maçtan belli oldu.
Maça klasik olduğu üzere omuz omuzayla başlandı. Omuz omuzaya bile katılmayan kesimlerin olması gerçekten üzücü. Tamam, bütün maç oturuyorsunuz bunu kabullendik de bari maçın başında bir omuz omuza yapın da en azından takım başlar başlamaz arkasında güçlü bir ses hissetsin. Neyse artık daha önemli maçlarda o da olur. Omuz omuzadan genelin katılabileceği klasik bestelere geçildi. Katılım gerçekten iyi geliyordu kulağa. Az kişinin bildiği ve genelin eşlik edemediği besteleri söylemektense böylesini daha doğru buluyorum. Carlos'un golüyle birlikte iyice coşan tribünler Pınarbaşı'nın ardından Pazar günkü rakibimize giydirmelere başladı. Uzun bir süre Maraton A-B ile Okul Açık arasında "Orası Beşiktaş olsa da ne yazar" dendi. Karşılıklı beste söylemek de çok doğru bir tercih en azından herkesin karşı tarafa karşı düşük desibelde kalmamak için kendisini zorlayabileceği bir ortam yaratıyor fakat bu kontra yerine kısa bir süre yapılan Fenerbahçe'm Benim daha uzun tutulabilirdi. Tribünde bu kadar uzun süre küfür olması birçok taraftarın hoşuna gitmiyor. Ortadaki bütünlüğü tehlikeye atan ve küfürlü besteyi uzatan gruplara karşı antipati yaratan bir durum. Umarım sezon boyu böyle gitmez. İçinde hiç küfür olmayan sadece Fenerbahçe sevgimizi haykırdığımız o kadar fazla beste varken bunlara hiç gerek yok.
Goller arka arkaya geldikçe tribünler iyice rahatladı ve yine makara başladı. Sağa-sola-aşağı-yukarı gittik geldik. N'aptık bilemedik. Sıcak havaya rağmen performansta devre arasına kadar pek bir düşüş olmadı. İlk yarı sonuna kadar gerçekten herkesin canla başla mücadele ettiği bir tribün profili çizildi. Aynı sahada rakibin güçsüzlüğünü hiç umursamadan presi kesmeyen, sürekli ileriye oynayan, hücum eden takım gibi. Koch tribüne de mi kondüsyon antrenmanı yaptırıyor bilemedim eğer öyleyse bize denk gelmedi.
Devre arası geldiğinde suya yapılan zammı farkettik ki bunu ayrı bir postta yazacağım. İkinci yarı başında tribüne çöken rehavet bir süre atılamadı. Bir süre pek bir ses çıkmadı fakat yavaş yavaş tribün tekrar ilk yarıdaki havasına büründü ve yine değişik birçok beste söylendi. Tabi bunlar genelin az bildiği besteler olduğundan ses çok yüksek çıkmamış olabilir. Yine de kulak dolgunluğu yaratması açısından en azından böyle erken kopan, stressiz maçlarda bu bestelerin söylenmesi lazım. Sık beste değiştirilmesi gayet iyi. Fakat zaman zaman yorucu bestelere takılıp kalmak performansı düşürüyor. Bu maçta da zaman zaman yorucu bestelere takılındı ama neyse ki çabuk aşıldı. Dale vs söylenmeye devam ederken bir ara Maraton A-B nin komple soyunması ve bizi de soyunmaya davet etmesi pek itibar görmedi. Arkadaşım bunca baş erkek içindeyiz, zaten maç başından beri bağırmaktan zıplamaktan ter akıyor her yerimizden, neden bir soyunup ter kokusu içinde kalalım.
Biz böyle kendi halimizde eğlenmeye devam ederken, sahada takım ciddiyeti hiç elden bırakmamıştı. Bir baktık skor 5-0 oldu. Kulakları çınlatmaya hazırlanıyorduk ki Honved'in golü geldi. Takım pek istemedi sanırım kulak çınlatmayı. Zira 5-0 dan sonra bir düşüş gözledim mücadelede. Bu kadar yeter dediler sanki. Şimdilik yeter evet, pazar gününe de saklamak gerekliydi enerjiyi. Tribünler de son dakikalarda artık iyice sustu ve galibiyetin tadıyla pazarı düşünmeye başladı. Maç sonunda takım tribünlere çağırıldı, hiçbirinin de soyunma odasına gitmemesi ve tüm takımın tribünü selamlaması hoştu. Bu sene gerçekten havada elle tutulur yoğunlukta bir birliktelik var. Umutla bakıyoruz sezona...
Staddan dışarı adımımı attığımda yeniden bütün günün yorgunluğu üstüne maç yorgunluğu da eklenmiş bir biçimde üstüme çöktü. Fakat mutluydum, güzel bir gün, bir akşam olmuştu. 5 gol daha görmüştük ve turu geçmeyi garantilemiştik. Pazar gününe kadar dinlenmek, bol bol çay çorba içmek, boğazı hazırlamak lazımdı. Mutluyduk, umutluyduk...
Not: Fotoğraftaki pankart Grup CK tarafından yapılmıştır. Fotoğrafı da TribünDergi'de buldum.
31 Temmuz 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder