31 Aralık 2009 Perşembe

15 Kasım 2009 Pazar

Zorbalıkla Maç Kazanmak

Çok heyecanlı süren bir maç aynı heyecanla berabere bitmiş uzatmalara hazırlanmak için takımlar benchlerine çekilmişken daha birkaç gün önce bizi zorbalıkla maç kazanmakla suçlayan zümrenin insanlıktan nasibini almamış güruhunun yaptıklarını görünce normal sürenin bitimine kadar o organizmaların nasıl olay çıkarmadan durduğuna hayret eder buldum kendimi.

Fenerbahçe benchi arkasındaki güruhun iki kişiye karşı akın etmeye kalkması ve üstlerine ellerine ne gelirse fırlatmalarıyla başlayan olay karşı pota arkasından atlayarak Fenerbahçe benchine meyleden, koşan cisimlerden öndekinin tırsıp geri kaçtıktan sonra arkasından gelenin Terence Kinsey'e yumruk atmasıyla alevlendi. Kinsey haliyle sakinliğini koruyamayarak saldırgana aynı dilde cevap vermeye kalkınca sahaya yağan maddeler 19.05.2007 tarihinde Mecidiyeköy'de yaşananları hatırlattı. Sağanak yağmurda şemsiyesiz kalmış basketbolcularımız soyunma odasına gitti ve maç garip bir kararla yaklaşık 15-20 dakika sonra uzatmalardan itibaren devam etti. Tribünlerin kesin olarak boşaltılması gerekirken ve oyuncularımız can güvenliği endişesi yaşarken sadece saha içindeki koltuklarda oturan ve aslında olaylara müdahil olmayan kadınlı çocuklu ailelerin tribüne çıkartılarak maçın oynatılması gerçekten garipti. Demek ki kısmi tribün boşaltma diye bir uygulama da varmış bunu da bugün öğrenmiş olduk.

Maçın teknik analizine girmeye pek gerek görmüyorum. Maç herşeye rağmen aynı heyecanla devam ederek iki uzatma sonunda takımımızın mağlubiyetiyle sonuçlandı. Akıllarımızda kalan ise elbette yaşananlar oldu. Galatasaray basketbol şube sorumlusu Yiğit Şardan'ın olayların üstüne yaptığı açıklamalarda geçen "Olaylar Fenerbahçe - Efes maçında yaşananlar yanında solda sıfır kalır." minvalindeki bölüm zihniyetin sakatlığını ayan beyan ortaya koyuyor. Biz o maçta olanlar doğruydu demiyoruz ve gereken yerde kendimizi de eleştirebiliyoruz bir taraftar olarak fakat aynı tutumu ezeli rakipten beklemek belki de abartı bir iyimserlikti. Yine de hadi taraftarlarını geçtik yönetici mevkinde oturan bir kişiden böyle açıklamalar duymak insanın sinirini daha da çok bozuyor.

Öyle ya da böyle bu maç da geride kaldı. Takımımızın da eleştirilecek çok yanı var elbette ama böyle bir maçtan sonra eleştirmek elimden gelmiyor. Tanjeviç'e bile laf söyleyemiyorum. Sadece merak ediyorum Işın Çelebi şu an ne düşünüyor ve daha çok merak ediyorum bize 5 maç seyircisiz oynama cezası veren federasyon,disiplin kurulu bu maçtan sonra nasıl bir karar verecek. Göreceğiz ve unutmayacağız!

15 Ekim 2009 Perşembe

3 Kuruşluk Fenerbahçe Taraftarı


Erkekler voleybol da, Galatasaray ile yaptığımız maç sonrası kırılan koltukların kulüp tarafından değerlendirilmesi şu yönde oldu;

"...25 adet koltuk kırılmıştır. Bu kapsamda Türkiye Voleybol Federasyonu'ndan Kulübümüze gönderilen yazıda, söz konusu koltukların Fenerbahçe seyircisi tarafından kırılıp kullanılamaz hale geldiği ve 1625 TL tutarındaki hasar maliyetinin Kulübümüz tarafından karşılanması gerektiği bildirilmiştir.

Bu tip olaylar FAIR PLAY anlayışı açısından da, ceza maliyetleri açısından da büyük rahatsızlık yaratmaktadır. Kulübümüzün hiç bir maddi kazancının olmadığı bir karşılaşmada tazminat sorumluluğu doğuran bu olaylar, sonuç olarak Kulübümüzün kaynaklarının heba olmasına sebebiyet vermektedir.

Söz konusu olayların bu şekilde devam etmesi halinde bu tip karşılaşmaları SEYİRCİSİZ oynamanın, Kulübümüzün menfaatleri açısından daha uygun olacağını üzülerek bildirmek isteriz."

Bu açıklamadan sonra kulubün gözünde nerelerde olduğumuzu iyice anlamış oluyoruz. Yıllar önce milyonlarca.com sitesini destekleyenler, Türkiye de voleybola karşı olan ilginin nerelerde olmasına rağmen her maçına desteklemek için gelenler şimdi kulubün gözünde bir hiçler.

Kulubün gitgide "tekel" olarak yönetilmesi ve algıların hareketli seyirci profilini yerlere indirmesi bu işleri yokuşa sürüyor. Sonuçları ne olursa olsun, Fenerbahçemize vereceğimiz desteği hiçbir güç engelleyemecektir!

Fenerbahçe Halktır ve hep öyle kalacaktır.

Fenerbahçe ve Çeşme Meydanı


Fotoğrafın tarihi 5 Şubat 1955.

Fenerbahçe-Galatasaray erkek basketbol maçından bir kare.

Memduh Yükman'ın ölümsüzleştirdiği resmin altındaki yazı şöyle:
"Dün geceki Fenerbahçe-Galatasaray maçında taraftarların tezahüratı. Bir Fenerbahçe taraftarı galibiyet sevinciyle borusunu öttürüyor.. Yanda Çeşmemeydanlı Fenerliler.."

Nazım Özbay'ın yazdığı haberde ilginç satırlar da var.

"Karşılaşmayı 6 bin seyirci takip etti. Bilet bulamayanlar atlı polis kordonu ile durdurulabildi."

"Maçın oynanma saati yaklaştığı zaman Spor ve Sergi Sarayının dışında en azından 5 bin meraklı içeriye girecek "gediği" aramakla meşguldüler. Emniyet ve Jandarma kuvvetlerinin sıkı tertibatı ile geçilmez bir atlı polis kordonu, Spor ve Sergi Sarayını herhangi bir tecavüzden korumakla vazifelendirilmişti."

"Salonun içinde ve bilhassa oyun sahasının kenarlarındaki kalabalık seyirci grupları, maçın başlama saatinde uzun bir gecikmeye sebep oldular. Tekrar istenen polis kuvvetlerinin yardımı ile oyun sahası bir müddet için tahliye ettirilebildi. Ve mutad saatten tam 55 dakika sonra taraftarların muazzam tezahüratı arasında maça başlandı."

Çeşme Meydanı, eski Kurtuluş'un bir mekanı. Şimdiki adı Sefa Meydanı olan bu bölge, ağır Fenerbahçeliliği ile bilinirdi. Hatta Teknik Üniversite salonunda oynanan bir Fenerbahçe-Galatasaray erkek basketbol maçına, girecek kapı bulamayıp, camı çerçeveyi indirerek girmelerine dair muhteşem bir hatıra da vardır.

Evet, devir değişti.

Evet, Fenerbahçe çok güzel yerlere geldi.

Evet, Fenerbahçe hala en büyük.

Ve evet, bu resimdeki insanların geri gelmesini istemek hayal.

Ama şu ortam nereye gitti arkadaş?

Ya da şöyle soralım. İçimize siniyor mu bu farklılıklar?

Fenerbahçe taraftarının çevrelediği saha amansız bir arena olmalı, monoton bir agora değil.

Fotoğrafa bakıp da son tahlilde aklına "Fenerbahçe halkın takımıdır" cümlesinden başka bir şey gelebilen varsa buyursun.

Maçın sonucu ile bitirelim. 55-47 Fenerbahçe kazanmış.

Fenerbahçe:
Sacit (3), Altan (27), Erdoğan (16), Hikmet (7), Yılmaz (2), Mete, Erol

Galatasaray:
Yalçın (26), Yüksel (4), Üner (6), Yavuz (8), Tunç (2), Özer (1), Tuğrul, Sinan

Fenerbahçe, Halktır.

http://forum.fenerbasket.com/viewtopic.php?f=5&t=81

27 Ağustos 2009 Perşembe

55

Fenerbahçe - Sivas
Fenerbahçe - Sion

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Tekzip

Ligin ilk maçı olan Denizlispor müsabaka öncesi 100 TL olarak belirlenen deplasman tribünü bilet fiyatlarını sert bir tutumla eleştirip artık "muhteşem taraftar" sözünün bir pazarlama aracı olarak kullanıldığına dikkat çekmiştik. Keza, daha sonra Fenerbahçe Taraftarlar Birliği olarak imza attığımız "futbol izleyicileri sizin köleniz değildir" başlıklı yazıda da fahiş fiyat uygulamasına artık bir son verilmesi gerekliliğini söylemiştik.

Tüm tribünlerin ortak sorunu olduğuna inandığımız "fahiş fiyat uygulaması" boş tribünlere oynanan futbolun baş sorumlusudur. Fakat görülen o ki, bizler bilet fiyatlarının aşağı çekilmesi için bir yaptırım beklerken adeta dalga geçercesine fiyatların daha da yukarı çekildiğine şahit oluyoruz. 16 Ağustos Pazar günü evimizde Sivasspor ile oynayacağımız karşılaşmanın en ucuz bilet fiyatı 55 TL olarak belirlenirken bu oran geçtiğimiz sezonla kıyaslanınca %25'lik bir artışa tekabül ediyor. "Fenerbahçe" ismini sık sık kurulduğu günlerde halkla iç içe olmasından doğal bir kıvanç duyan camiamız nedense kulübümüzün "halk"tan koparılmasına seyirci olmaktan öteye gidememektir.

Yönetimimizi "fahiş fiyat uygulaması" konusunda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Bununla birlikte, bu külübün taraftarlarının belli bir kesimden gelmediğini hatırlatmak istiyoruz. Her konuda Avrupa'ya özenen futbol yöneticilerinin artık biraz da bilet fiyatları uygulaması hususunda onların ne yaptığına bakmalarını öneriyoruz. Dünyanın en büyük kulüpleri dahi dar gelirli taraftarları için kale arkası fiyatlarında düzenlemeye giderken kulübümüzün yenilenen statla birlikte bu konuda çok katı fiyatlar belirlemesini üzüntüyle karşılıyoruz. Ayrıca geçtiğimiz hafta yaptığımız açıklamayı "tekzip" etmek zorunda kalıyoruz. çok kombine sattırmanın yüksek fiyatlı bilet satışı yapmaktan geçtiğine inanan yönetimimizi bu konuda bir kez daha düşünmeye çağırıyoruz.

Grup CK

11 Ağustos 2009 Salı

Denizli Hikayesi

Hafta içi Denizli maçının biletleri 100 TL olarak açıklanınca napıp edip oraya gitmek lazım dedik. Cepte bilet olmayacak gerekirse maçı da izleyemeyeceğiz ama oraya gideceğiz diyordu herkes. Ve bunun için bi otobüs dolusu deli lazımdı tabi. Otobüs 1 günde doldu ve cumartesi gecesi beklendi.

Cumartesi gecesi Kunta Mustafa Ağabey ile evlendirme dairesi önünden aldılar bizi ve yola koyulduk. Yola çıktığımızda kimsenin aklından maça nasıl gircez sorusu geçmiyordu. o yüzden direkt Denizli'ye gitmektense sür şoför abi Çeşme'ye dedik ve gittik. Burası bize kalsın

Çeşme'den çıktıktan sonra İzmir üzerinden Aydın ve Denizli'ye girdik ama araba o kadar yavaş ki yol hiç bitmiyor. Neyse ki arabada ki makara süper gidiyor yeni besteler gırla ama bakalım bu yeni besteleri tribünde söyleyebilecek miyiz?

Denizli'ye girdiğimizde şehir girişinde ki yemek yerlerine uğradık ve üzerine afiyet pilav üstü döner ve tonca salata yedik. Öyle bir yemişizki yemek sonrası tuvalette sıraya girmek zorunda kaldık.

Sonra gelen telefon ile Pamukkale yolunun girişinde GFB otobüsünü beklemeye koyulduk. Münferit gelenler ile hasret giderildi. ve GFB otobüsleri de gelince düştük yola, kısa bir polis araması ve eskortu ile tabi.

Stada gelince çevresini inletmeye başladık hemen. Maçın havasını almaya başlamıştık. Yeni besteleri ufaktan dökmeye başladık.

Stadın biletli girilen ara yerine bir şekilde girdikten sonra içeri nasıl gireriz diye düşünmeye başladık. Telefonlar aramalar falan. 30 kişide bilet yok. Bu arada 3 yıldızlı amir bile bizi içeri sokmak yollar arıyor ama onuda aşan şeyler söz konusu.

İşin özü Fenerbahçe'miz oralarda Allah korusun yalnız kalır diye gittiğimiz deplasmana giremedik. Tribünde ses nasıldı destek nasıldı inanın bilmiyoruz. ama gol olduğunda tribünün arkasında beklemek biraz acı verici.

Kimin cebinden bir maç için 100 TL çıkabilir ki? Ama oraya gidenler bunu düşünmediler. Gerekirse girmeyiz ama yine de gideriz dediler. Yolda, hem giderken hem de dönüşte şampiyonluk şarkıları söylendi. herkes inanıyor artık.

Biz girmeyelim deplasmana ama hep kazansın Fenerbahçe.

Bu sene tıklım tıklım otobüsler ile gidelim deplasmanlara. Sevdamıza kimse engel olamasın. Kenetlenelim ve şampiyon Fenerbahçe diye haykıralım.

*toplamda 1227 km yol yaptık İstanbul ve ege arasında "o" çizmiş olduk Dönüş Afyon'dan olunca.

EVREN.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Futbol İzleyicisi Sizin Köleniz Değildir

Başta futbolu yönetenler olmak üzere kulüpler‚ emniyet güçleri‚ basın ve futbolun tüm unsurları tarafından sadece "gelir elde edilecek tüketiciler" olarak görülen; zaman zaman da bazı olumsuz sahneler öne çıkarılarak neredeyse "terörist" muamelesine maruz bırakılan taraftarlar‚ diğer tüm unsurlar Federasyonlarda temsil edilirken‚ kendilerine bir yer bulamamışlardır.

Bunun doğal sonucu olarak‚ taraftarların yaşadığı sorunlar Federasyonlar bünyesinde tartışılamamış‚ gerçek öznenin kendisini ilgilendiren konular hakkındaki görüşleri ve sorunlara yönelik çözüm önerileri gündeme getirilememiştir. Bu nedenle‚ çözümü mümkün pek çok konu kangren halini almış ve tarafları farklı kutuplara itmiştir.

Deplasman biletleri konusu da -bilhassa bazı "Anadolu kulüpleri" tarafından- istismar edilen önemli bir konudur.

Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan‚ eşitlik ve adalet kavramlarıyla korunan bir hak suistimal edilerek‚ rakip takım taraftarından haksız kazanç elde edilmek istenmektedir.

Son olarak Denizlispor yonetiminin Denizlispor-Fenerbahçe karşılaşmasının rakip taraftara ayrılan bölüm için bilet fiyatlarını 100TL olarak belirlemesi‚ taraftarlarımız arasında infial yaratmıştır.

Kendi taraftarlarına sezonluk kombine bileti için belirledikleri bedeli bir maç için istemektedirler.

Söz konusu yöneticiler yasa ve yönetmeliklerle sınırlı bir alanda faaliyet gösterdiklerini unutmuş‚ her istediklerini‚ istedikleri biçimde yapabileceklerini düşünmektedirler.

Türkiye Futbol Federasyonu´nun buna seyirci kalması bir ilgisizliğin göstergesidir.

Taraftarlara yönelik türlü sınırlandırmaları yetkileri gereği kurallaştıranların‚ sıra taraftar haklarına gelince bilgisizlik‚ çaresizlik ve vurdumduymazlık içinde olmaları düşündürücüdür.

Bu çerçevede biz Fenerbahçe Taraftarları‚ başta Fenerbahçeliler olmak üzere futbolseverleri; taraftarı yolunacak kaz gibi gören bu ve benzeri uygulamaları kınamaya ve protestoya davet etmekteyiz.

Çok sayıda taraftarımızın takımının yanında olamamasına neden olacak‚ bu fahiş fiyat uygulaması nedeniyle ilgililer hakkında yasal yollara başvuracağımızın da bilinmesini istiyoruz.

Türkiye Futbol Federasyonu´nu ise‚ önce bu tarz uygulamaları gerekli tedbirleri alarak derhal durdurmaya‚ sonrasında ise futbolun en temel unsurlarından biri olan taraftar temsilcilerinin Türkiye Futbol Federasyonu´nda temsili için olması beklenen çalışmaları yapmaya davet ediyoruz.

Spor kamuoyuna saygıyla arz ederiz.

FENERBAHÇE TARAFTARLARI

GFB

KFY

GRUP CK

1907 UNİFEB

GRUP LACİVERT

Vamos Bien

Grup İzmir

Sarı Lacivert Derneği

FeDeR (Fenerbahçeliler Derneği)

Tribünleri Bitirmeyin

"Muhteşem taraftar" söyleminin ülkemizde çoğu futbol yöneticileri tarafından pazarlama amacı olarak kullanıldığına üzülerek şahit olmaktayız. "Taraftarlık" kavramının gereksinim duyulduğunda futbolun olmazsa olmazı olarak gösterilmesine rağmen,çoğu zaman kar aracı olarak görülmesi son dönemdeki örnekleriyle ortadadır.Renkleri ne olursa olsun tribünlerdeki insanları yolunacak kaz olarak gören zihniyeti, taraftarlığı bir hayat tarzı olarak görenler olarak bir kez daha kınamakta tereddüt etmemekteyiz.

Süper Lig'in ilk haftasında deplasmanda karşılaşacağımız Denizlispor müsabakası öncesi rakip yönetimin açıkladığı fahiş bilet fiyatlarını şaşkınlıkla öğrenmiş durumdayız. 100 TL olarak belirlenen Fenerbahçe tarafı bilet fiyatının, Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği bazında dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz. Aynı tribündeki bir sezonluk kombine fiyatının 100 TL olduğu düşünüldüğünde, Fenerbahçe taraftarı için belirlenen bilet fiyatının ülke gerçekleri bir yana mantıkla ne derece bağdaştığı soru işareti yaratmaktadır.Dünyayı sarıp sarmalayan ekonomik kriz ile birlikte ülkemizdeki insanların aylıkgeliri, alım gücü ve bilet fiyatlarını beraber düşündüğümüzde, bu fiyat anlayışının tam bir fiyasko olduğu aşikardır.

Türk Futbolu içerisinde kanayan bir yara haline gelen "fahiş fiyat"uygulamasının bir an önce son bulmasının talep edilmesi, her futbol taraftarı gibi bizim içinde bir haktır. Bu doğrultuda TFF'nin başta deplasman biletleri olmak üzere, tüm maç biletlerinde bir standart oluşturmasına tarafımızdan inanılmaktadır.Aksi takdirde bilet fiyatlarının önümüzdeki dönemde bir futbol erozyonu yaşatacağını anlamak pek zor değildir.

Son dönemlerde derbi maçları dahil, bir çok müsabaka da seyirci ortalamasının düşmesinin ana nedeninin bilet fiyatlarındaki ölçüyü aşan miktarlar olduğu bariz olarak anlaşılmaktadır. Avrupa'da insanların gelirinin ülkemizdeki gelir düzeyiyle kıyaslanamayacak oranda yüksek olmasına rağmen, bilet fiyatlarının bizden düşük fiyatta olması ülkemiz adına tam bir tezatlıktır.

İngiltere'de Newcastle United taraftarlarının takımları ikinci lige düşmesine rağmen kombine biletlerini bitirmesi, Almanya’da Dortmund tribünlerinde 60.000 üzerinde kombine satılması yadsınamaz birgerçekken, ülkemizde oynanan futbol müsabakalarındaki boş tribünlerin kime nefayda kazandırdığı merak uyandırmaktadır.

Tribünlerde aşık olduğumuz renklerin peşinde kendi imkanlarımızla koşarken, bir yandan da fahiş fiyatlarla yolunacak bir kaz gibi görülmenin dayanılmaz hafifliğini ! ehemmiyetle yaşamaktayız.

Bu taraftar kıyımının önlenmesi için , Türkiye Futbol Federasyonu'nu ve Kulüpler Birliği'ni göreve davet ederek, taraftara sahip çıkmalarını ve bilet fiyat algısını bir kritere bağlamalarını bekliyoruz.

Aynı zamanda farklı renklere sahip olsak da tüm tribünleri bu konuda tepki için göreve çağırıyoruz.

Saygılarımızla,

Grup CK

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Ben Sana Mecburum

Hava sıcak, stad uzak... Herşeye rağmen Fenerbahçe'nin yanında olmaya gidecektik. Salı Pazarı'na geldiğimde kalabalık toplanmıştı çoktan. Belediye otobüsleri dolup dolup kalkıyordu. Toparlanmayı beklerken bulunabilen kısıtlı metrekaredeki gölgede biralar götürüldü. Malum stad İstanbul sınırlarına yakın bir dağın tepesine kurulduğundan oralarda alkol bulmak çölde su bulmaktan zor bir olasılıktı. Herkes gelince Grup CK ile birlikte otobüsümüze bindik ve düştük yollara, sevdamızı haykırmaya...

Halkalı civarında arkamızdan gelip öne geçen belediye otobüsleriyle konvoy halinde ilerlemeye başladık. Bu arada belediye otobüslerinden bir kareyi de paylaşayım.Görüldüğü üzere fazlasıyla balık istifi koşullarda stada ulaşmaya çalışıyordu taraftarlar. Biz onlar kadar elverişsiz şartlarda değildik ama 30 yıllık otobüsümüzün her an Olimpiyat Stadı'nın tozlu topraklı yollarında teklemesi ihtimali vardı. Neyse ki bir sorun olmadan stada ulaştık. Bizi karşılayan rüzgar eşliğinde buraya stad yapanları ana ana geçtik turnikelerden ve tribüne çıktık.
İlk iş fotoğraflarda da görülen pankartlarımızı asmak oldu. Akçay'dan Ben Sana Mecburum diyip buraya gönderenlere ayrıca teşekkürlerimizi sunalım. Tribüne girdiğimizde bütün gruplar ayrı yerlere konuşlanmıştı ve kimin nerde olduğu pek belli değildi. Sonunda organize olundu ve herkes orta katta toplandı. Deplasman tribünü havası yakalanmıştı sonunda. Tüm gruplar iç içe, omuz omuza Fenerbahçe için bağıracaktı.

Öncelikle İnleyen Nağmeler söylendi adet olduğu üzere bolca. Ayrıca yeni bir küfürlü içinde sekiz (8) hece barındıran besteler, eskilerden bol küfürlü tezahuratlar ve yine adet olduğu üzere Orası Beşiktaş Olsa da Ne Yazar söylendi uzun bir süre. Beşiktaş tarafında ise el kol hareketlerinden birşeyler söylendiği anlaşılıyordu ama ne söylediklerini duyamıyorduk. Zaten maç boyunca da üçlü çektikleri anlar dışında ve çok kısa bir süre Saldır Beşiktaş'ım Oley dışında bir ses gelmedi bizim yakaya. Dale yaptıklarında bile sadece hareket görünüyordu, ses yoktu. Dale demişken bu dalede uğursuz birşeyler olduğuna inanmaya başladım. Biz Efes Pilsen serisinde rehavete girip yaptık şampiyonluk gitti, dün Beşiktaş yaptı ardından gol oldu.

Maç başlayınca yine klasik olarak omuz omuza ve ardından gelen tezahuratlarla normal bir başlangıç oldu tribünde. İlk yarı boyunca da takımın sahadaki performansına paralel bir şekilde zaman zaman Nuri Ağabey'in yanlış tezahurat yönetimlerinin de etkisiyle düşük performanslı bir tribün oldu. Bazı zamanlar sesimiz çıktı fakat tempo olarak yanlış zamanda yanlış tezahuratların söylenmesi ve maçtan kopuk tezahuratlar performansı düşürdü. Böylece hem sahada hem tribünde iki taraf birbirine üstünlük sağlayamadan ilk yarıyı bitirdik.

İkinci yarıyla birlikte herşey değişmişti sanki. Beşiktaş'lılar üçlü çekmeye başladı, biz karşılık verdik. Uzunca bir süre karşılıklı tezahuratlarla üstünlük yarışına girildi. Beşiktaş tribünü düştüğü anlarda sazı elimize aldık ve üçlülerle değil bestelerle inlettik Olimpiyat Stadı'nı. Zaten hemen ardından takım da sahadaki üstünlüğü aldı ve Alex'in penaltısı geldi. Golden çok gol sevincinde bütün takımın tribüne koşması beni mutlu etti. Bu sene gerçekten takım ve taraftar kenetlenmiş durumda. Bunu önceki maçlarda da söylemiştim, her geçen maç daha emin oluyorum ve önümüzdeki maçlara daha umutla bakıyorum. Bu birliktelik gerçekten fazlasıyla umut veriyor.

Golden sonra tamamen susan Beşiktaş tribünlerine karşılık doğal olarak biz iyice coştuk. Dakikalar azaldıkça makaralar başladı. Yine küfürler edildi, şampiyonluk yarınlara kaldı, katal göt göt göt dendi. Kısacası bolca eğlenildi karşı tarafla. Kaptan Alex uçarak ikinci golü de yazdıktan sonra Beşiktaş'lıların merdivenlerde izdiham yaratması görülmeye değerdi. Staddan çıkmayın biraz taşşak geçelim dedikse de dinletemedik. Koşarcasına, uçarcasına terk ettiler stadı. Yalnız inatla kupa töreninin sonuna kadar çıkmayanlar da vardı ki onlar adına ben üzüldüm. Neyse, sonunda kaldık biz bize ve yorgunluktan, açlıktan iyice düşmüş nefeslere rağmen makaraya, eğlenceye devam ettik. Kupa kalktı, fişekler atıldı, Fenerbahçe'mizin bir kupa töreni daha izlenmiş oldu.Stadın labirent gibi koridorlarında birbirimizi kaybederek, azala azala çıktık dışarı. Her tarafta birbirini arayan insanlar, nereye gittiğinden emin olmadan yürüyenler vardı. Bir kez daha tüm mutluluğumuza rağmen bu stadı yapanların, burada maç oynatanların kulaklarını çınlattık. Daha onların çınlaması bitmeden biraz da tesadüfen otobüsümüzü bulduk ve umarım bir daha gelmemek üzere bu Olimpiyat dağından şehre indik. Hava serinlemişti ve kupayı kaldırmanın da mutluğuyla rahat bir uyku çekilebilirdi...
Fotoğraflar için Kemal Erden Kosova'ya çok teşekkürler...

2 Ağustos 2009 Pazar

31 Temmuz 2009 Cuma

Serbest Piyasa Ekonomisi

Honved maçı postunda belirttiğim üzere maçın devre arasında suya gelen zammı farkettik. Boluspor maçında 1.5 YTL olan bardak suyun fiyatı 2 YTL'ye çıkmış. 1.5'ken zaten yeterince pahalıydı, şimdi akıl hafzala almaz bir hale gelmiş stadımızda su almak.

Nasıl olsa hava sıcak, insanlar susayacak ve su almak için büfeler dışında bir alternatif yok ya, geçirin anasını satayım. Serbest piyasa ekonomisi bu demek galiba. Büfelerin işletme hakkı kimdeyse o kişi o kadar serbest ki yönetim bu rezilliğe bir ses çıkarmıyor. Fenerbahçe için harcadığımız paranın tek kuruşuna acımıyoruz, tamam, seve seve veriyoruz hatta. Fakat bu kadarı da ayıp oluyor. İşletme bedelinin fiyatı yükseliyordur belki dolaylı olarak kulübe faydası vardır ama hakkaten bu kadarı da olmamalı. Kurumuş gırtlaktan bir yudum su geçirmenin fiyatı 2 YTL olmamalı.

Senin Hasretin Bize Ölüm Demek

Tribüne girdiğimde canlanıyorum pek çok taraftar gibi. Sabah çok erken kalkmış olmama ve bütün gün yorulmama, Yoğurtçu'ya gittiğimde neredeyse adım atacak mecalim kalmamış olmasına rağmen son mecalle tribüne adım attığım andan itibaren canım can geldi, kanım hızlandı. Güzel bir akşam olacaktı.

Maç yazın ortasında, rakip güçsüz ve bilet fiyatları klasik olduğu üzere pahalı. Yine de hatırı sayılır bir kalabalık vardı tribünlerde. Özellikle tamamı biletli olan Migros Tribünü karşıdan oldukça dolu görünüyordu. Bizim olduğumuz Okul Açık'ta da birçok kişinin elinde kombine yerine bilet görmem de taraftarın Fenerbahçe'yi ne kadar özlediğinin göstergesiydi. Birçok taraftar vermiş 44 lirasını ve Fenerbahçe'sini sezonun ilk resmi maçında desteklemek için tribüne gelmiş. Gerçekten sevindirici bir durum bu taraftarın içindeki inanmışlığı göstermesi açısından. Sonu nasıl biter bilmiyorum fakat bu sene geçen seneye göre inanç olarak ve birliktelik olarak takımın da tribünün de çok farklı olacağı ilk iki maçtan belli oldu.

Maça klasik olduğu üzere omuz omuzayla başlandı. Omuz omuzaya bile katılmayan kesimlerin olması gerçekten üzücü. Tamam, bütün maç oturuyorsunuz bunu kabullendik de bari maçın başında bir omuz omuza yapın da en azından takım başlar başlamaz arkasında güçlü bir ses hissetsin. Neyse artık daha önemli maçlarda o da olur. Omuz omuzadan genelin katılabileceği klasik bestelere geçildi. Katılım gerçekten iyi geliyordu kulağa. Az kişinin bildiği ve genelin eşlik edemediği besteleri söylemektense böylesini daha doğru buluyorum. Carlos'un golüyle birlikte iyice coşan tribünler Pınarbaşı'nın ardından Pazar günkü rakibimize giydirmelere başladı. Uzun bir süre Maraton A-B ile Okul Açık arasında "Orası Beşiktaş olsa da ne yazar" dendi. Karşılıklı beste söylemek de çok doğru bir tercih en azından herkesin karşı tarafa karşı düşük desibelde kalmamak için kendisini zorlayabileceği bir ortam yaratıyor fakat bu kontra yerine kısa bir süre yapılan Fenerbahçe'm Benim daha uzun tutulabilirdi. Tribünde bu kadar uzun süre küfür olması birçok taraftarın hoşuna gitmiyor. Ortadaki bütünlüğü tehlikeye atan ve küfürlü besteyi uzatan gruplara karşı antipati yaratan bir durum. Umarım sezon boyu böyle gitmez. İçinde hiç küfür olmayan sadece Fenerbahçe sevgimizi haykırdığımız o kadar fazla beste varken bunlara hiç gerek yok.

Goller arka arkaya geldikçe tribünler iyice rahatladı ve yine makara başladı. Sağa-sola-aşağı-yukarı gittik geldik. N'aptık bilemedik. Sıcak havaya rağmen performansta devre arasına kadar pek bir düşüş olmadı. İlk yarı sonuna kadar gerçekten herkesin canla başla mücadele ettiği bir tribün profili çizildi. Aynı sahada rakibin güçsüzlüğünü hiç umursamadan presi kesmeyen, sürekli ileriye oynayan, hücum eden takım gibi. Koch tribüne de mi kondüsyon antrenmanı yaptırıyor bilemedim eğer öyleyse bize denk gelmedi.

Devre arası geldiğinde suya yapılan zammı farkettik ki bunu ayrı bir postta yazacağım. İkinci yarı başında tribüne çöken rehavet bir süre atılamadı. Bir süre pek bir ses çıkmadı fakat yavaş yavaş tribün tekrar ilk yarıdaki havasına büründü ve yine değişik birçok beste söylendi. Tabi bunlar genelin az bildiği besteler olduğundan ses çok yüksek çıkmamış olabilir. Yine de kulak dolgunluğu yaratması açısından en azından böyle erken kopan, stressiz maçlarda bu bestelerin söylenmesi lazım. Sık beste değiştirilmesi gayet iyi. Fakat zaman zaman yorucu bestelere takılıp kalmak performansı düşürüyor. Bu maçta da zaman zaman yorucu bestelere takılındı ama neyse ki çabuk aşıldı. Dale vs söylenmeye devam ederken bir ara Maraton A-B nin komple soyunması ve bizi de soyunmaya davet etmesi pek itibar görmedi. Arkadaşım bunca baş erkek içindeyiz, zaten maç başından beri bağırmaktan zıplamaktan ter akıyor her yerimizden, neden bir soyunup ter kokusu içinde kalalım.

Biz böyle kendi halimizde eğlenmeye devam ederken, sahada takım ciddiyeti hiç elden bırakmamıştı. Bir baktık skor 5-0 oldu. Kulakları çınlatmaya hazırlanıyorduk ki Honved'in golü geldi. Takım pek istemedi sanırım kulak çınlatmayı. Zira 5-0 dan sonra bir düşüş gözledim mücadelede. Bu kadar yeter dediler sanki. Şimdilik yeter evet, pazar gününe de saklamak gerekliydi enerjiyi. Tribünler de son dakikalarda artık iyice sustu ve galibiyetin tadıyla pazarı düşünmeye başladı. Maç sonunda takım tribünlere çağırıldı, hiçbirinin de soyunma odasına gitmemesi ve tüm takımın tribünü selamlaması hoştu. Bu sene gerçekten havada elle tutulur yoğunlukta bir birliktelik var. Umutla bakıyoruz sezona...

Staddan dışarı adımımı attığımda yeniden bütün günün yorgunluğu üstüne maç yorgunluğu da eklenmiş bir biçimde üstüme çöktü. Fakat mutluydum, güzel bir gün, bir akşam olmuştu. 5 gol daha görmüştük ve turu geçmeyi garantilemiştik. Pazar gününe kadar dinlenmek, bol bol çay çorba içmek, boğazı hazırlamak lazımdı. Mutluyduk, umutluyduk...

Not: Fotoğraftaki pankart Grup CK tarafından yapılmıştır. Fotoğrafı da TribünDergi'de buldum.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Numaralıdayız

2 Ağustos Pazar günü Olimpiyat Stadı'nda Beşiktaş'la yapacağımız süper kupa maçının biletleri bugün satışa çıktı. Kale arkası 20, numaralı 40 ytl olan biletleri bir an önce almakta fayda var. Tüm taraftar gruplarının ortak kararı ise Numaralı yönünde. Toplu halde, tam bir deplasman havasında güzel bir tribün olur umarım.

26 Temmuz 2009 Pazar

Sezonu Açtık

Yüzyılın sıcağının yaşanacağını söylüyordu televizyonlar, gazeteler. Aklı olan insan işi gücü olmadıkça evden çıkmazdı öğlenin 1'inde. Genel olarak aklı başında insanlar olmamıza rağmen o saatte evden çıkıp yollara düşmemizin bir sebebi vardı. Özlemiştik Fenerbahçe'yi, Saraçoğlu'nu, Yoğurtçu'yu, pankart boyamayı...

Geceden tasarımını yaptığımız pankartı gerçeğe taşımak üzere Evren'le Yoğurtçu'ya doğru yola çıkmıştık. Yoğurtçu yeni düzenlemelerle gayet güzel olmuş. Yolları, bankları, ne zaman nerden çıkacağı belli olmayan çim sulama sistemleri ve kapısı kilitli basket sahasıyla bizi karşıladı. Yaptığımız çağrıya uyup yardıma gelenlerin de ortak fırça darbeleriyle, içilen biralar eşliğinde kısa sürede fotoğrafta da görülen sezonun ilk pankartını bitirmiş olduk. Artık rahat rahat oturup içilebilirdi. Maçın başlamasına kısa süre kalana kadar demlenildikten sonra özlediğimiz mekana sonunda geldik fakat sezonun ilk maçı diye midir bilinmez hem bizde bir uyuşukluk vardı hem kapılarda. Maçın başlamasına 5 dakika kala bozuk turnikelerden geçmeye çalışıyorken sonunda çıkış kapısı açıldı da maç başlamadan benim için eski Vamos için yeni yerimize girebildik. Okul Açık C Blok bu sene Fenerbahçe'ye soldan bakanların yuvasıydı...

Maçın başından itibaren Maraton Üst B Blok'tan başlatılan bestelere tüm gücümüzle eşlik etmeye uğraştık. Özlemiştik tribünü, başlangıç için güzel bir ses açma antrenmanı oluyordu. Sık sık değişen besteler de tribünü sıkmıyor ve bir dinamizm kazandırıyordu. Tabi bazı bestelerin sınırlı kitleler tarafından bilinmesi uyum açısından sorun yaratsa da genel olarak Maraton ve Okul Açık arasındaki uyum ilk maçtan gelecek için oldukça parlak gözüktü. Arada Pazar günkü maç da hatırlanarak nağmeler inletildi, 300 kişi gidildi... Üstümüzdeki CK ve yanımızdaki Ünifeb'le aynı yerde olmak da bir anda genç ve hareketli bir topluluk içine girme şansı verdi bize. Belki de bu sene bunun etkisiyle Maraton'da zaman zaman üstümüze gelen uyuşukluk çözülecektir.

Fenerbahçe golleri atmaya başladıkça maç iyice eğlence havasına dönmeye başladı. Zaten başından beri pek ciddi bir ortam da yoktu. Eski dostlarla görüşüldü, sohbet edildi, espriler, esprili besteler havalarda uçuştu, bir nevi tüm tribünün birbiriyle stressiz bir ortamda sahada çubukluları görerek özlem gidermesi için yapılmış bir maçtı bu. Gollere eğlencesine sevinmek de ayrı bir zevkti. Ben en son sanırım Sevilla ya da Chelsea maçında gol sevincinde altta kalmıştım. Bir sonrakinin Boluspor maçı olması da ilginç tabi.

Zaman ilerledikçe, goller arka arkaya geldikçe ve sıcaktan mayışan bünyeler iyice kendini tribüne yaymaya başladıkça tezahuratlar bitti haliyle. Oturarak maç da izlemiş olduk umarım bu sene için ilk ve son defa. Tam tüm tribünü uyuşukluk havası sarmışken, Maraton Alex'ten başlayarak oyunculara tezahurat etmeye başlayıp da sıra Nasıl Koydu Aykut Kocaman'a geldiğinde bir anda tribüne bir ateş düştü. Herkes yerinden kalktı ve tüm gücüyle eşlik etti. Ne de özlemişiz Aykut'u... Onun takım içinde olduğunu bilmek, sevgilini arkadaşına emanet etmek gibi. Hiçbir zaman gözümüzü arkada bırakmayacak, sonuna kadar güvenebileceğimiz birinin olması ne de güzel bir hismiş. Unutmuşuz, hatırladık...

Son dakiklara gelindiğinde bize hoşgeldin amaçlı CK ve Unifeb tarafından başlatılan Haklıyız Kazanacağız da çok hoş bir jest oldu. Bütün sene boyunca ve belki de önümüzdeki senelerde uyum içinde C Blok'u paylaşacağımızın göstergesiydi. Maç bitmeden gitmeye kalkan dostları da stadda tutmak için geçen senenin favori tezahuratları söylendi, etkili de oldu. Maç bitti, skoru da saydık 5-1'di. Önemi de yoktu ya olsun en azından 5 golünü daha görmüş olduk Fenerbahçe'nin şu ömrü hayatımızda. Ve gelecek maçlara tribün açısından umutla baktık, Perşembe Honved maçında görüşmek üzere ayrıldık, Fenerbahçe'den, Saraçoğlu'ndan, Yoğurtçu'dan...

Fotoğraf: Barcode